30 Aralık 2009 Çarşamba

Bu sefer de hatalı trafik cezası aldım

Evime taahhütlü bir yazı gelmiş. 2005 yılının 6. ayında Mahmutbey gişelerinden kaçmışım! Bu kaçışı 2009 yılının şubat ayında cezaya çevrimişler ve aralık ayında lütfedip teslim etmeye karar vermişler.

İyi güzel hoş ama ben arabamı 2008 yılında yeni tescil olarak aldım. Plaka benden önce başka bir araca aitmiş muhtemelen. 2009 yılı şubat ayında cezayı hazırlarken arkadaşlar düşünmemiş ki bu suç 2005 yılında işlenmiş, suçu işleyen yaşıyor mu ölü mü? Plaka bilgilerinden adımı soyadımı adresimi bulmuşlar ama aracın tescil tarihini kontrol etmek akıllarına gelmemiş. Doğru ya insanlar arabalarını 50 yıl kullanıyor, 4 senede değişmiş olamaz.

Üstelik kaçak geçişin fotoğrafı da yok. Plaka gerçekten benim plakam mı belli değil. Buna rağmen lütfediğ sulh ceza mahkemesine başvurabileceğimi, ancak hata olduğunu düşünüyorsam Karayolları Genel Müdürlüğü ile temasa geçmemi rica(!) etmişler. Kısacası biz cezayı geçirdik size, buyrun ispat edin suçsuzluğunuzu diyorlar. Allah'tan ruhsatımdaki tarih beni kurtayor. O tarihte araç benim olsaydı ispat edebileceğim bir şey olmayacaktı ve mahkemeye gitmek zorunda kalacaktım.

İspark saçmalığından sonra bu ikinci mevzu bir ay içerisinde. Artık alanen soymaya başlayacaklar vatandaşı heralde.

21 Aralık 2009 Pazartesi

Bir Gülsen

Bir Gülsen 
       
Bir gülsen ağaçlar yeşerecek
En güzel üzümünü verecek bağlar
En lezzetli şaraplar yapılacak o üzümlerden
İçip keyifleneceğim
Bir gülsen
Seni daha çok seveceğim

SA

24 Kasım 2009 Salı

Ümit Yaşar Oğuzcan - Köpek Yalnızlığım

Köpek Yalnızlığım

Benim yalnızlığım köpek yalnızlığı
Sürer bütün sokakları boyunca dünyanın
Nereye varsam
Orada yalnızlığı beni bekler bulurum

Her sabah evler boşalır
Bir sel akar sokaklardan caddelere
Ben kendi içimde kaybolurum
Ne gidecek yerim vardır ne bekleyenim
Gökyüzü saltanatım, dünya soframdır benim
Zamanlar geçer, mevsimler değişir
Değişmez benim kaderim
Görür yüzüme bakanlar ilk aldanmışlığımı
Söyler köpek yalnızlığımı gözlerim

İspark Soygunu

Vatandaşın kanını emen zihniyet İspark'ta da kendini gösteriyor. İspark kafasına göre araç plakalarına ceza kesmiş ve ana sayfalarında verdikleri bir link ile sorgulamanıza olanak tanıyarak bize kıyak yaptığını iddia ediyor.

http://212.175.100.149:6161/BlackList

Bana da gönüllerinden 52 liracık ceza kopmuş. Bir şirket olarak hangi hakla plakama ceza yazdıklarını iddia edebildiklerini ve hangi hakla plakama ait sözde cezaları hiçbir güvenlik tedbiri olmadan internette yayınladıklarını sordum. Henüz alabildiğim tek cevap konuyu ilgili birimlere iletmiş oldukları. Asla İspark gibi bir şirketin kestiği ceza(!)yı ödemeyeceğim ve şirketi savcılığa şikayet edeceğim. Ceza kesmek kamu otoritesine ait bir haktır. İspark ise bir ticari şirkettir. Asla ceza kesemez.

22 Kasım 2009 Pazar

Bilgi güvenliği üzerine Huzeyfe'ye verdiğim röportajım

Çalıştığımız sektörün üstatlarından Huzeyfe, blogu ve haber bülteni için yaptığı röportaj serisine beni de ekledi sağolsun. Şuradan okuyabilirsiniz:

http://blog.lifeoverip.net/2009/11/22/guvenlik-roportajlari-9-–-serkan-akcan/

Yanıtlamaya çalışırken farkına vardığım temel konu bu sektörde adı duyulmuş adamların tamamen birer iş manyağı olmaları. Nitekim yapıtığımız iş, memur zihniyeti ile yapılabilecek bir iş değil. Üstelik bu kadar çalışıyor olmamıza rağmen hepimiz zamanın yetmediğinden şikayetçiyiz. Test etmemiz, okumamız ve araştırmamız gereken o kadar çok şey var ki bir gün 48 saat olsa, o bile yetmeyecek. Bitmek tükenmek bilmez bir öğrenme zaruriyeti.

Sözü fazla uzatmayayım çünkü araştırmam gereken bir konu var :)

Sevgiyle kalın.

6 Kasım 2009 Cuma

Susam Sokağı

Google susam sokağı programının (orjinal adı Sesame Street) 40. yılına girmesi nedeni ile logosunu değiştirdi ve hepimize çocukluk zamanlarımızı anımsattı. Ben de en çok sevdiğim karakter olan Kurabiye Canavarı'nın bir videosunu ekleyeyim dedim :)

21 Ekim 2009 Çarşamba

Dream Theater - Octavarium


OCTAVARIUM
[I. Someone Lihe Him]
I never wanted to become someone like him so secure
Content to live each day sust like the last
I was sure I knew that
This was not for me
And I wanted so much more
Far beyond what I could see
So I swore that I'd
Never be someone like him

So many years have passed
Since I proclaimed
My independence
My mission
My aim
And my vision
So secure
Content to live each day like it's my last
It's wonderful to know
That I could be
Something more than what I dreamed
Far beyond what I could see
Still I swear that I'm
Missing out this time

16 Ekim 2009 Cuma

Dream Theater - The Ministry of Lost Souls


The water's edge
Is where she waits
Lost souls still wandering
Meant to die
But she's stuck not crossing over

The other side
Is where he waits
His spirit reaching out
Meant to save
But she's too scared to take his hand

Living in a world without you
(Drowning in the past)
Is living in no world at all
So now I call on you...

14 Ekim 2009 Çarşamba

20'lik Dişler


Fıtık ameliyatından sonra 20'lik dişlerim de isyan etti. Rontgende görüldüğü üzere alt 20'lik dişlerim yarı gömülü. Önce alttaki iki tanesini çektirdim ama ben hayatımda böyle ağrı görmedim. Soldakinin üzerinde diş eti olduğu için cerrahi yöntemle çekildi ve dikiş atıldı. Sonra küçük bir mola verip Antalya'ya kaçtım ama orada da doğru düzgün yemek yiyemedim. Bugün üstteki son 20'lik dişimi de çektirdim. Umarım çook uzun süre doktor yüzü görmem.

1 Ekim 2009 Perşembe

Antalya Antalya Antalya

Antalya'da dört günlük mola. İnsanın hiç dönesi gelmiyor

13 Eylül 2009 Pazar

Renkler

Renkler

Hiç bu kadar renkli olmadı dünya
On parmağımda on renk
Hangi birini süreceğime karar veremiyorum dudaklarına
Her bir renk bir ömre denk

Bir anda on ömür yaşıyorum yanında
Gece olup evinden ayrıldığımda
Parmaklarım kaybediyor renkleri
Anlasana
Aslında sensin renklerin sahibi

En çok mavi halini sevdiğimi söylemedim mi?
Sen maviyken gördüğüm
Büyük bir okyanusta küçük bir gemi
O geminin kaptanı sanıyorum kendimi

Dalgalarınla savaşıyorum
Ya da
Dalgalarınla sevişiyorum

Kırmızı halin kışkırtıcı, sarın cesaret
Yeşilin sakinlik, siyahın asalet
Grin muhtaçlık, beyazın bereket

Ne kadar güzel her rengini sevmek
Her rengine sahip olmak
Tek korkum seni kaybetmek
Bir gün renk körü olmak

9 Eylül 2009 Çarşamba

Kara

Kara Kapılar adlı şiir kitabıma adını veren şiir

Kara

Kara kalem dert ortağım
Bir yıl oldu sana muhtaç olmayalı
Kapında diz çökmeyeli

Bir yıl oldu
Kara derenin zehirli sularını
Yudumlamayalı

Umuda koştum çoğu zaman
Bazen sevdiğime koştum kilometrelerce
Kara sular indi ayaklarıma

En güzel derelere gittim
Albatroslar, pelikanlar göreyim diye
Karabatak buldum her gidişimde

Bir kuş buldum son gidişimde
Kuşum dedim gönlüme koydum
Kara bir güneş doğdu ansızın

Karşıma aldım konuştum
Kuşum dedim şu gökyüzüm senin olsun
Kapkaraydı gökyüzüm

Dedi: Ben seni dost bildim
Göçümde bir durak bildim
O an kara zindanda idim

Kuşum yaralıydı gördüm
Kapkara olsa da dünyam
Yarasına kara merhem oldum

Her sürüşümde merhemimi
Ömrümden ömür gitti
Giden kara ömrüm idi

Kanatlarımı kuşuma verdim
Yükseklerden yere düştüm
Kara balçık içindeydim

Yakında iyileşecek kuşum
Göçüne devam edecek arkasına bakmadan
Resmini çizecek kara kalemim

Yaralı kuşum, ak yüzlü kuşum
Seni sevmek bildiğim tek suçum
Karaydı ak oldu, bir gecede saçım

Kara kalem dert ortağım
Bir yıl oldu sana muhtaç olmayalı
Kapında diz çökmeyeli

Yaz bu gece bütün karanı yüreğime
Karaya boya beni baştanbaşa
Boya ki incinmişliğim gizlensin

Beyazımı aradım yıllar boyu
Karamı buldum her defasında
Kara kapılar arkasında

26 Ağustos 2009 Çarşamba

Fıtık ameliyatı


Çift taraflı indirekt fıtık ameliyatı niyetiyle girdigim ameliyathanede ek olarak çift taraflı direk fıtık tespit edilmiş. Bu nedenle çift taraflı toplam 4 nokta fıtığı ameliyatı oldum ve beklenenden biraz daha ağır oldu. Evde biraz fazla istirahat etmek zorunda kalacağım.

Ziyarete gelen, arayan soran herkese tesekkur ederim. Herkese saglik dilemek bugünün en güzel mesajı olur sanırım.

Sevgilerimle

23 Ağustos 2009 Pazar

Günlük yazarı olmak

Blog, günlük, açık günlük. Benim günlük demeyi tercih ettiğim bu internet harikasına bulaşmış insan sayısı sanıldığından çok fazla. Kimi hislerini kimi düşlerini kimi gördüklerini paylaşıyor bu internet sayfalarında. Şimdi yazacaklarım bu kişilerden bazılarını üzecek.

Bu günlükçü arkadaşların bazıları madde bağımlısı sanırım. İçlerinden biri toplam 7 arkadaşına kreativ blog diye uydurma bir ödül veriyor ve blogunda sevdiği 7 şeyi yazıyor. Ödülü alan herkes aynı şeyi yapıyor. Bu ne saçma şey dediğinizde eleştiri kaldıramıyorlar.

Üzerinde duracağım konu yüzünü göstermeye cesaret edemeyen, profilindeki yaşadığı memlekete Tanzanya yazan, kendi kendilerine saçma sapan bir ödül veren abuk günlükçülerin bozuk ruh halleri değil. Konu günlüklerinde kullandıkları dil.

Dil diyorum çünkü okuduktan sonra bu dil Türkçedir diyemiyorum. Ne kelimeleri doğru yazabilmişler ne noktalama işaretlerini doğru kullanmışlar. Bu arkadaşlara pek bulaşasım yok doğrusu ama uzaktan uzağa bir ricam olacak.

Arkadaşlar ya doğru düzgün Türkçe ile yazın veya yazmayın. Ödül vermeden olmaz diyorsanız Türk dilini en iyi kullanan arkadaşınıza ödül verin de bir işe yarasın.

22 Ağustos 2009 Cumartesi

Anla Beni

Anla Beni

Bakıyor görmüyorsun
Ne sana muhtaç beni
Ne nefessiz halimi anlamıyorsun
Büyüyorsun içimde ağrılı bir çıban gibi
Yüreğimle besleniyorsun

Kurumuş bir nehir gibi çatlamış gözlerim
Avuçlarımda yüzyıllık çınar kırışıklığı
Sen ise bana güneşten bahsediyorsun
Kanım akmıyor
Anlamıyorsun

21 Ağustos 2009 Cuma

Alfabe

Alfabe

A’da doğdum
Çocukluğum geçti B’de
C’de gençliğe attım adımımı
Ç’nin çengeline takıldım düştüm
Ayağa kalktım D ile
Merhem oldu E yüreğime
Zaman aktı gitti böyle

Sonra N çıktı karşıma ansızın
Değişti dünya bütün
N’nin her köşesi canımı yaksa da
Bir başka mutluydum artık

Bütün kuş isimleri N ile başlar oldu
Bütün sevdalara N kazınmıştı
Kalpler N şeklindeydi gözümde
Bütün harfleri geçtim
Elif ve alfa bile kıskandı N’yi

Tuttum
İlk harfi yaptım alfabemin
Anlamadı

En çok Z darıldı bana
N’de ölmek istediğim için

Şiirlerim

Şiir kitabım Kara Kapılar geçen yıl Nisan ayında çıktı. Yazdıklarımı merak eden tanıdıklarım veya tanımadıklarım kitabı aldı. Birkaç tanımadığım kişi kitabı aldıktan sonra bu günlüğü keşfetti. Ama hala şirlerimi hiç okumamış olanlar var.

Otuz yılın günlüğünde kitapta yer alan bazı şiirlerim var. "Şiir" etiketini tıkladığınızda var olanları okuyabilirsiniz. Yavaş yavaş kitaptaki ve yayınlamadığım diğer şiirlerimi de Otuz yılın günlüğüne yazacağım. "Şiir" etiketini tıklayarak tüm şiirleri okumak mümkün olacak. En kısa zamanda şiirleri günlüğe yazmaya başlayacağım. Umarım beğenirsiniz.

20 Ağustos 2009 Perşembe

Sağlık Problemleri

Geçen hafta babamın çift taraflı direk kasık fıtığı ameliyatı için koşuşturduk. Önümüzdeki pazartesi günü ben de çift taraflı indirek kasık fıtığı ameliyatı olacağım. Kasık fıtığı konusunda uzmanlaştım sayılır :)

Kanuni Sultan Süleyman'ın söylediği gibi:
"Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi"

Sağlığımın kıymetini geç olsa da anladım ve sigarayı 10 gün önce bıraktım. Siz de sağlığınızı önemseyin ve sağlıcakla kalın.

10 Ağustos 2009 Pazartesi

İki resim arasındaki farkı bulun!


İki resim arasında bir fark yok. Konu üzerinde uzun uzadıya yazacak birşey de yok doğrusu. Bu yazıyı son sigaramı içerken yazıyorum. Hem sağlığımı daha kötüye gitmekten kurtarıyorum hem sigaraya ödediğim para ile bireysel emeklilik yaptırıp kendime daha iyi bir gelecek hazırlıyorum.

2 Ağustos 2009 Pazar

Yassıca Adası, Göcek

Geçen haftalarda Ölüdeniz'de tatildeydim bildiğiniz üzere. Fethiye'den 12 Adalar tekne turlarına katıldım. Cennet gibi bir yer gerçekten. Doğru düzgün fotoğraf çekemediğim için başka bir fotoğrafı aşağıya ekleyip olayı anlatayım.


Fethiye limanından demir alıp 20 metre açıdık ve teknelerden biri pis su tankını limanın orta yerine bırakıverdi. Deniz tamamı ile kahverengi bir pisliğe döndü. Ben yine dilimi tutamadım ve küfrettim. Turizmden ekmek yiyen tekne sahiplerinin böyle birşey yapması inanılır gibi değil.

Tura katılmamın tek nedeni yukarıda fotoğrafını eklediğim güzelliği görmekti. Bu fotoğrafı görmüştüm ve mutlaka oraya gitmek istiyordum. Maalesef adı Yassıca olan bu ada fotoğrafta görüldüğü gibi değil. Sahilin her metrekaresinde bir gezi teknesi demirlemişti. Teknelerde yemek pişiriliyor ve yeniyordu. Yaşam alanı olmayan ada üzerinde köylüler çadırlar kurup börek çörek satıyorlardı. Ortalık leş gibi kirliydi. Teknelerin denize bıraktığı pislik cabası. Teknelerin attıkları demir deniz yüzeyini gözle görülür şekilde bozmuş.

Bazı koylara tekne girişi yasaklanmış bölgede. Buranın da kesinlikle yasaklanması gerekir dedim. Hatta belki son defa gelenlerden biriyimdir dedim.

Nitekim öyle oldu. Geçen gün Göcek çevresinde bulunan koy ve adalara tekne turları yasaklandı veya kısıtlandı. Halk biraz haklı olarak ayaklandı ama olması gereken bu. Artık gezi tekneleri ve pis su tankı bulunmayan hiçbir tekne bu cennet parçası güzellikleri kirletemeyecek.

Bu kararı alan her kimse ellerinden öperim. Çocuklarımız bu güzellikleri sizlere borçlu olacak.

31 Temmuz 2009 Cuma

Günlükte değişiklik

2007 Yılında askere gitmeden önce yayına başlattığım Otuz yılın günlüğü ilk günden beri aynı görünümde. Aynı şeyleri görmek sıkıcı geldi bana ve biraz değiştireyim dedim.

Şu an için sayfanın üst bölümü göze hoş görünmüyor ama oraya bir güzellik yapacağım müsait bir zamanda. Umarım günlüğün yeni halini beğenirsiniz.

19 Temmuz 2009 Pazar

Yamaç Paraşütü, Ölüdeniz, Tatil

9 Gündür Fethiye Ölüdeniz'de tatildeydim. Lagunun ortasında muhteşem güzel bir otel bulup taa Mart ayında rezervasyon yapmıştım.

Daha önce de Ölüdeniz'e gelmiştim ama yamaç paraşütü yapma imkanım olmamıştı. Bu defa tam 1960 metreden, Babadağı'nın en yüksek noktasından uçtum. Kalkış anı biraz heyecanlı gibi görünse de korkulacak pek birşey yok. İmkan bulan herkesin bir kere uçmasını tavsiye ederim. Gördüklerinize inanamayacaksınız. Ancak birkaç küçük öneride bulunayım yapacaklara.

Pilotlar çıldırmışlar. Uçuşta video çekimi, uçuşta fotoğraf çekimi ve iniş fotoğrafları çekimini 140 liraya satıyorlar. Dolayısı ile uçmaya niyetiniz varsa kendi cep telefonunuz veya el kameranızla uçmanızı öneririm.

Aşağıya birkaç fotoğraf ekleyeceğim. Daha fazlasını http://picasaweb.google.com/akcan.serkan/Paragliding adresinde bulabilirsiniz. Havadan çekilmiş fotoğrafları bulamayacaksınız zira 140 lira ödemedim :)

5 Temmuz 2009 Pazar

Dream Theater Konseri


Bu gece Dream Theater'ı İstanbul'da dördüncü defa izledim. Sahne performansı gerçekten müthişti. Davulcu Portnoy'un şarkıyı çalarken teknisyenine bageti fırlatıp teknisyenin geri atması ve havada yakalayıp devam etmesini Bostancı'daki ilk konserde görmüştüm. Tekrar görmek müthişti. Klavyeci Jordan ve gitarist Petrucci'nin kapışması da güzeldi. Yalnız bu yıl izleyici çok sönüktü. Eski konserlerdeki dehşet ateş bu yıl tamamen kaybolmuştu. Keşke böyle olmasaydı.

Yine de Dream Theater'ı izlemek bambaşka birşey. Bu grubu tanıdığım ve dört defa canlı izleme şansı bulabildiğim için kendimi şanslı hissediyorum. Herkese şiddetle tavsiye ederim.

21 Haziran 2009 Pazar

Yeni Oyuncağım Roland TD3 Elektronik Davul


Uzuncadır bakınıp duruyordum, sonunda dayanamadım Tünel'e gidip aldım. Akustik davul kadar keyif verici olmasa da yinede iş gören bir elektronik davul Roland TD3. Tekrar müziğin kalbi Tünel'e gitmiş olmak bile güzeldi. Gerçekten çok özlemişim müzik ve stüdyo ortamlarını.

Roland TD3 ile evde tek başına pratik çalışması yapmak mümkün. Ayrıca pop türevi müzikler için sahnede de kullanılabilir. Belki günün birinde tekrar sahneye çıkarım. Ama rock müzik yapılacaksa bu alet bir işe yapamaz. Hakiki kanlı canlı akustik davul lazım.

Gelecekte evde davul kayıtları yapıp Otuz yılın günlüğüne koymaya çalışacağım.

19 Haziran 2009 Cuma

Yorumsuz!

Bir inşaat kazasından çıkan dram

Eskişehir'de bir inşaatta kalıpçılık yapan Ömer Bayram, ikinci kattan düşerek ağır yaralandı.

İlk bakışta sıradan, her gün yaşanabilecek talihsiz bir kaza haberi gibi. Hurriyet.com.tr'nin nasıl manşeti olur diye düşünülebilir. Olur... Çünkü, bu sıradan bir inşaat kazası değil.

Çünkü, kalıpçılık yaptığı inşaatın ikinci katından düşen Ömer Bayram, bu memlekete yüzlerce öğrenci yetiştirmiş ve emekli olmuş bir öğretmen...

Ömer Bayram, emekli olup ya da fiilen çalışırken taksicilik, seyyar Milli Piyango satıcılığı, arzuhalcilik, bir işyerinde kasiyerlik gibi ek işler yapmak zorunda kalan onbinlerce meslekdaşı gibiydi. Onun da elinden inşaat işleri geldiği için, dün kalem tuttuğu eliyle artık keser tutuyor, kalıp çakıyordu.

Bugün sabah saatlerinde ayağının kayması sonucu düştüğü yerden acilen Eskişehir Devlet Hastanesi'ne kaldırılarak tedavi altına alınan Ömer Hoca'nın emekli olduktan sonra kalıpçılığa başladığı öğrenildi.

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/11904352.asp?gid=229

14 Haziran 2009 Pazar

Dünyayı zengin ediyoruz


Baktım bir müzik grubu toplayamıyorum, dijital davul alayım evde çalayım dedim. İlgilendiğim davul Yamaha DTXPress IV Special Set. Fiyatları görünce delirdim.

Türkiye'deki satış fiyatı 1600€. Yurtdışında 1500$'a almayanı dövüyorlar. Hemen hemen her teknoloji ürününde bu böyle. Bilginiz için iki örnek vereyim.

Canon eos450d fotoğraf makinesi yurtdışında 700$, Türkiye'de 1.700TL.
Nokia Xpress 5800 yurtdışında 300$, Türkiye'de 760 TL.

Yazdığım TL fiyatlarına kdv dahil değil üstelik. Ürün üreticisi ve Türkiye'deki ürün distribütörleri açıkça Türk tüketicisini kazıklıyorlar. Kazandıkları para haram olsun. Bu duruma el koymayan sanayi ve ticaret bakanlığı da zil takıp oynasın.

13 Haziran 2009 Cumartesi

Günlüğün içeriği

Biliyorsunuz bilişim sektörünün bilgi güvenliği alanında çalışıyorum. Sektördeki birçok tanıdığım ve tanımadığım kişi uzun zamandır teknik blog yapmamı söylüyorlar. Ben ise tam tersine hareket ederek blogdaki iş konusuyla ilgili herşeyi kaldırıyorum.

Neden?

1. Üniversite 2. sınıftan bu yana (1996) durmaksızın çalışıyorum. Hala çok yoğun çalışıyorum(saat 02:45 hala çalışıyorum). Kendime kalan azıcık bir zamanda da teknik bloga yazı yetiştirmek için çabalamak istemiyorum. Artık genç bir delikanlı sayılmam, yoruldum.

2. Zaten çalıştığım sektörde onlarca kişi teknik blog yazıyor. Bilgiyi bir araya getirmek adına Beyaz Şapka diye bir dergi yaptım ve sonra internet portalına çevirdim. Birkaç kişi haricinde pek katılım olduğunu söylemesi zor. Makale ve haberlerimi Beyaz Şapka'ya (www.beyazsapka.org) zaten yazıyorum.

3. Yaptığım işi çok seviyorum ama hayatın tamamı işten ibaret değil. Fotoğraf, şiir, müzik ve uçuş simülatörü gibi uğraşlarım var. Blog'umun kişisel kalmasını istiyorum ki bunları daha çok paylaşabileyim.

Velhasılı kelam, Otuz yılın günlüğü'nü takip eden meslektaşlarıma bu blogda hiçbir zaman iş konusunu bulamayacaklarını söyleyeyim. Fotoğrafa, şiire, müziğe, simülatöre devam :)

7 Haziran 2009 Pazar

Tuğser Evlendi

Blogu iyi takip edenler ve tanıyanlar geçmişte kurduğumuz Kumsaati grubunu bilirler. Tuğser grubun gitarist ve vokalistiydi. Müzik hayatım sayfasından grubun mp3 kayıtlarını indirebilirsiniz.

Tuğser evlendi. Kendisi İzmir'de yaşıyor şimdi. Söz verdim geleceğim düğüne diye ama gerçekten çok büyük aksilikler nedeniyle gidemedim. Tuğser çok baba adamdır. Keşke aynı şehirde yaşayıp gruba devam edebilseydik. Dostum, ömür boyu sürsün mutluluğun.

Tuğser'in sözü üzerine Kumsaati grubumuzun bestelediği şarkıları dinlemenizi isterim.

1. Düşümde
Gitme sakın bana sormadan
Her gece gideceğini sandım
Gitme sakın uykum ağırlaşmadan
Bu yüzden her gece uyanıktım

Uyurken gözlerime bakmadan
Dalıp bana gitme aniden
Sen anlarsın beni belki ben olmadan
Olur ya, uyanırım birden

İstersen şarkılarım senindir
Gözlerimide kaçırırım yüzünden
Rüyalarım güneşi kalbindir
Ebediyen uyanmam
Senin yüzünden
Düşümde MP3 Dosyası

2. Bazen
Gözlerimi koydum uzakların rafına
Bazen tozlandılar aldandım en safına

Kurşun mu daha ağır?
Hasretlik mi dedim
Cevapsız devam ettim yoluma
Bazen...

Bende toplanır bulutlar bazen
Sisler içinde kaybolur yüreğim bazen

Gün ağarmadan
Saçlarım ağarmış olur
Bomboş yollara bakarım
Bazen...

Kendimi dinledim sabahtan akşama
Anlatıp sövüp saydım yağmura çamura
Sanki birgün gideceğim diye buralardan
Güldüm hayaller kurduğumda
Bazen...
Bazen MP3 Dosyası

3. Liya
Hayalin yol keser gün ortası
Sarı saçların alevlenir, kırmızı
Korkarım

Yapma bana, yapma Liya
Düşler uykuya dalmadı asla

Akşamın günü hüzün
Sigaram külü yüzün
Anlaşılmazın sensin
Deniz yıldızlarıyla gittin
Gittin Liya

Yapma bana, yapma Liya
Düşler uykuya dalmadı asla
Liya MP3 Dosyası

Kumsaati:
Vokal-Gitar: Tuğser Bekler
Gitar: Ali Oduncu
Bas Gitar: Rıfat Dağlı
Davul: Serkan Akcan
Diğer MP3'ler:
http://www.serkanakcan.com/2007/07/mzik-hayatm.html

27 Mayıs 2009 Çarşamba

Yeniden Müzik Yapmak İstiyorum

Eski çaldıklarımızı dinledikçe ve izledikçe müzik damarım kabarıyor. Yeniden müzik yapmak istiyorum. Bir grup toparlayamadım ama çalışmalarım devam ediyor. Çalmak isteyen varsa haber versin :)

Lara Fabian Şokta

Bir müzisyenin başına gelebilecek en güzel şey

25 Mayıs 2009 Pazartesi

Yine Fotoğraf

Bu defa Emirgan'daydık. Tesadüfen 2 tane tecavüz vakası fotoğrafladık :) İlk tecavüz sırasında zanlı ve mağdure suya düştü. Fotoğrafların tam ekran slideshow'larını izlemenizi tavsiye ederim :)

18 Mayıs 2009 Pazartesi

Yeniden Fotoğraf

Hafta sonu Yıldız Parkında elimde fotoğraf makinesi ile dolaştım. Güzel çiçek fotoğrafları ile birlikte şansa bir de sincap yakaladım :)

13 Mayıs 2009 Çarşamba

2 Mayıs 2009 Cumartesi

LTBA İniş

Bu da iniş videomuz. Otopilot kapalı, full manual iniş yapıyorum. İkinci pilot Coşkun yine.

İstanbul Havaalanı Kalkış

Simulatorde zaman kaybetmemek için İstanbul havaalanından (LTBA) kuzeye doğru kalkış yaptık ve güneye dönüp marmara denizi üzerinden iniş yapmak üzere yol aldık. Kalkış videosunu ekliyorum, iniş videosunu birkaç saat sonra ekleyebileceğim.

Uçuş Simülatörü II

Hemen cep telefonu ile çektiğim 2 video ekleyeyim. Daha sonra başka videolar da ekleyeceğim.

Uçuş Simülatörü

Günlük sayfalarında uçuş simülatörü ile ilgilendiğimi görmüşsünüdür. Bilgisayara yüklenen simülatörlerle gayet iyi öğrenilebiliyor bu iş. Bu akşam arkadaşım Coşkun ile birlikte gerçek bir simülatör kullandık.

Aşağıya fotoğrafları ekliyorum, üzerini tıklayıp büyütebilirsiniz. Bu simülatör Boeing 737-800 simülatörü. Pilotlar da bu simültörde eğitim alıyorlar. Herşey son derece gerçekçi. İniş ve kalkışlarda uçağın sarsılması, dönüşlerde yana yatışlar vesaire. Anlatmakla olacak bir iş değil bu, yakında videolarını yükleyeceğim buraya. Şimdilik bu kadar :)


24 Nisan 2009 Cuma

Mantar Soslu Bonfile


Otuz yılın günlüğünde bir çığır açıyor ve size mantar soslu bonfile tarifi veriyorum :) Kendim yapıyorum diye söylemiyorum ama müthiş lezzetli oluyor gerçekten.

Bonfilenin en güzelini Carrefour'larda Kasap markalı etlerde bulabilirsiniz. Marine edilmiş müthiş lezzetli bir bonfile. Teflon tavaya bir miktar sıvı yağ atıp kızdırdıktan sonra bonfileyi atın. Gerçek bir bonfile parçası oldukça kalın olur ve bu nedenle 3-4 dakikada bir çevirilmesi gerekir. Bonfilenin kızarmasıyla mantar sosumuzun hazırlanması aşağğı yukarı aynı süre. O yüzden hemen sosa başlamak lazım.

Derin bir tavaya 2 kibrit kutusu büyüklüğünde tereyağ atın. Yağ erir erimez 6-8 adet dilimlediğiniz mantarı içine atın. Yağın yanmadan ve mantar kızarmadan krema dökmek gerekiyor. Ancak kremadan hemen önce 2 çay kaşığı kimyon ve 2 çay kaşığı tuz ilave edip güzelce karıştırın. İyice karıştıktan sonra bir çay kaşığı karabiber atıp tekrar karıştırın ve üzerine kremayı dökün. Bu esnada 3 dakikada bir bonfileyi çevirmeyi unutmayın :)

Hepsi bu kadar. Çok basit görünüyor ama etin üzerine mantar sosunu döküp tadına baktığınızda inanamayacaksınız. Biraz cesurluk yapıp mantar sosunun üzerine kuş üzümü serpiştirmenizi şiddetle tavsiye ederim.

Sonuç fotoğraftaki gibi. Mantar sosunu çok sevip tamamını etin üzerine döktüğüm için bonfileyi görmek zor oluyor :)

6 Nisan 2009 Pazartesi

Dream Theater 4. Kez İstanbul'da

Daha önce Dream Theater'dan İstanbul konseri haberini heyecanla beklediğimi yazmıştım. Bugün Dream Theater'ın ve davulcu Mike Portnoy'un web sitelerinde 4 Temmuz 2009 tarihli İstanbul konseri anonsunu gördüm ve havaya zıpladım :)

Dream Theater anlatılabilecek bir grup değil. Aşağıdaki iki videoyu zamanınız olursa izlemenizi isterim.



26 Mart 2009 Perşembe

Elfçe

Yüzüklerin Efendisi (Lord Of The Rings) kitabını okuyanlar veya filmlerini izleyenler Elf ırkını bilirler. Kitapta ve filmde bol bol görünen müthiş yazı karakterlerini birçoğumuz hatırlarız.

Kitabın yazarı J.R.R. Tolkien aslında dil bilimcidir. Elf dilini de birkaç aksanda kendi yaratmıştır. Beyaz Elf (High Elves) ırkı için Quenya adını verdiği bir lehçe ve alfabe yaratmıştır. Gri Elf (gray elves) alfabeleri biraz daha kaba bir ırk olmasından kaynaklı daha sert. Tolkien dil olarak Fince, Latince ve Yunanca'dan esinlenilmiş olsa da Tengwar adını verdiği alfabede daha ziyade Tibet ve Brahmi alfabelerinden esinlenmiş. Özellikle sesli harflerin bir önceki harfin üzerine yazılması bunun en büyük ispatı.

Bu kadar araştırdıktan sonra kendi ismimi Tengwar Quenya alfabeleri ile yazayım dedim ve resimde görebileceğiniz gibi çok şık bir sonuca ulaştım :)

22 Mart 2009 Pazar

Durum güncellemesi

Son günlerde birkaç arkadaş Otuz yılın günlüğü yine unuttuğumu söyledi. Yazmayalı bir aya yakın olmuş.

Son iki aydır yoğun çalışıyorum. Özellikle son bir aydır yaşadığım günleri özetleyeyim.

Sabah kalk (çok geç yattığım için pek sabah olmuyor aslında), ofise git, toplantı ve diğer işleri hallet, ofisten çık, akşam yemeği ye, eve dönüp çalışmaya başla, sabaha doğru yat.

Bu tempoda gerçekten günlüğe yazacak malzeme de bulamadım. İş ile ilgi birşeyler yazmak istemiyorum. Hayatım standartların çok üzerinde iş ile doluyken Otuz yılın günlüğünü de iş konularıyla doldurursam psikolojim bozulur :)

Anlayacağınız üzere bu yazıyı da cumartesi gece 02:30'da işe verdiğim beş dakikalık molada yazıyorum. Bir süre daha bu yoğunluk devam edecek ve sonrasında günlüğe gerçekten hayata dair birşeyler yazabileceğim.

Kendinize iyi bakın :)

26 Şubat 2009 Perşembe

Otuz üçüncü merdiven

Dün doğum günümdü. Pek (hatta hiç) önemsediğim ve kutladığım bir konu değildir. Kimsenin doğum gününü de hatırlamam. Ama bu yaşlandığımız gerçeğini değiştirmiyor.

Günlüğümün adını "Otuz yılın günlüğü" olarak tutmaya devam ediyorum. Bence günlüğün ismi çok güzel. Daha güzeli aklıma gelmediği için de bozmayı düşünmüyorum.

Cep telefonuma, facebook profilime ve posta kutuma 50'den fazla doğum günü kutlama mesajı geldi. İnsanın sevildiğini bilmesi gerçekten güzel bir his. Teşekkür ederim herkese. 34 yaşımda görüşürüz :)

22 Şubat 2009 Pazar

Tuğrul Büyükçopur'un Ardından

2005 Yılıydı. Arkadaşlarımdan Erkan motosiklet almak istiyordu. Ben de ona eşilik etmek istedim ama vitesli bir motosiklet ile uğraşmak istemediğimden bir scooter aldım.

Aslında önceleri iki tekerlekli bir makineye asla binmem diyordum. Ama Erkan ile birlikte gittiğimiz motosiklet bayisinde scooter'ı deneyince fikrim değişti. Bu gerçekten anlatması güç bir his. Motosikletin nasıl bir tutkuya dönüştüğünü anlayabiliyorum.

Dayanamayıp ben de aldım. Birkaç hafta içerisinde acemiliğimi attım veya ben öyle düşündüm. Gayet stabil kullanabiliyordum. Derken günün birinde yaklaşık 20-30 kilometre hızla Mecidiyeköy'de giderken ters yönden hızla bir araba geldi. Çok sert fren yapmak zorunda kaldım ve scooter'ın ön tekerleri mazgal demirine gelince kilitlenip beni bir at gibi üzerinden fırlattı. Ben scooter'ın önüne düştüm ama kayarak gelen 170 kiloluk makine ayağımın üzerine çıktı ve ayak bileğimi kırdı.

1 Ay boyunca alçıda kalan ayağım hayatımı zehir etti. Yine de scooter'dan vazgeçmedim, tekrar bindim. Ancak yavaş yavaş risk beynime kazınmıştı. Yaptığım kazanın yanı sıra atlattığım sayısız kaza gözümün önünde canlanıp durdu. Ve gün geldi binmemeye karar verdim. İstanbul gibi bir şehirde ne kadar iyi motor kullandığınızın önemi yok. Çünkü yollar kötü, şehrin şöförleri insanlıktan uzak.

Daha sonra peşpeşe tanıdığım insanların kazalar yaptığını duymaya başladım. Soran herkese motor almayın dedim. Son olarak ise Tuğrul'un haberi keskin fikrimi bir sabit fikire dönüştürdü.

Arkadaşlar motora binmeyin. Kazayı nasıl yaptığınızı asla anlamıyorsunuz. Saniyenin onda biri gibi bir sürede herşey olup bitiyor. Kazanın sonucu tamamen şans meselesi.

Hiç kimseye böylesi bir acı yaşatmaya hakkımız yok. İstanbul gibi bir şehirde motora binmek ölmeyi göze almaktan başka birşey değildir.

21 Şubat 2009 Cumartesi

Tuğrul Büyükçopur'u Kaybettik...

Tuğrul'u hafızam beni yanıltmıyorsa 2000 yılında tanıdım. Tuğrul kurumsal internet servis sağlayıcılarından Netone'da kanal yöneticisi olarak çalışıyordu. Biz de Netone'ın en iyi çözüm ortaklarından biriydik. O dönemlerde konuşmalarımız sadece iş üzerineydi.

2003 yılında Tuğrul meditasyon ve reiki gibi akımlara kapılmıştı. Sonraları bu konularda eğitmenlik yapacaktı. Her ziyaretimize geldiğinde bunlardan bahsediyordu. Ben bu mevzulara hiç inanmam aslında. Ben hep yaptığı şeyin içindeki güzelliği başkalarına da yansıtma çabası olarak gördüm. Uzun bir aradan sonra geçen yıl Cisco etkinliğinde karşılaşmış, ayaküstü muhabbet etme şansım olmuştu.

Bugün Tuğrul'un eski iş arkadaşlarından Murat'ın msn mesajı ile şok oldum. Güler yüzlü, iyi kalpli, sevgi dolu bir yüreği olan Tuğrul, motosikleti ile kaza yapmış ve hayatını kaybetmişti. Üstelik bir ay sonra büyük bir heyecanla beklediği çocuğu dünyaya gelecekti... Sözün bittiği bir yer varsa, burasıdır...

Tuğrul, seni hep gülen yüzünle hatırlayacağız. Mekanın cennet, Ruhun şad olsun.

19 Şubat 2009 Perşembe

Dream Theater'dan Haber Bekliyoruz

Dream Theater 2009 tur programını yavaş yavaş açıklamaya başladı. 16 Haziran İsrail, 3 Temmuz'da ise Bulgaristan'da sahne alacaklar. Listede İtalya, Belçika ve İsveç gibi ülkeler de bulunuyor.
http://www.dreamtheater.net/tourdates.php#dtisrael

Avrupa'ya bu kadar yaklaşmışken Türkiye'ye de gelirler mi acaba? Daha önce Avrupa turnesi düzenleyip ülkemize gelmedikleri de oldu. Heyecanla haberleri bekliyoruz. Umarım bu yıl yeniden rüya tiyatrosunu izleme şansımız olur.

8 Şubat 2009 Pazar

Jolly Joker Balans, Rezil Konser Mekanı

Cuma akşamı yine bir Emre Aydın konserine gittim ve gittiğime pişman oldum.

Konser mekanı Jolly Joker Balans. Mekan bardan öteye geçebilecek bir yer değilken konser veriliyor olması son derece mantıksız. Emre Aydın gibi biraz popüler olmuş sanatçıların burada çıkmaması gerekir.

Mekan dikdörtgen ama eni 10 metre yok. Uzunlaması ise 30 metreden fazladır. Ön veya orta taraflarda durmak mümkün değil deyip arka tarafa geçebilirsiniz. Ama oradan da sahne görümüyor. O kadar sahne görünmüyor ki projektör ile izletiyorlar konseri (şaka değil). Projektöre görüntü veren kamera çok kötü. Zeka problemli olduğunu düşündüğüm bir mekan çalışanı iki de bir kameraya hareket çekip durdu. Yanında olsam aşağı atmak isterdim :)

Ayrıca arka taraftaki ses tesisatı iğrenç. Bas feci derecede yüksek. Ne gitarlar ne ziller, orta ve yüksek frekanstaki hiçbir ses duyulmuyor. Ayrıca tuborg'dan başka bira bulunmaması bile gitmemek için yeterli bir neden.

Uzun sözün kısası gideceğiniz konserin mekanı Jolly Joker Balans ise, hiç niyetlenmeyin. Boşu boşuna akşamınızı rezil etmiş olursunuz.

6 Şubat 2009 Cuma

25 Ocak 2009 Pazar

Tabiatın Şakası Yok

Geçen günlerde bir genç maalesef kaymaya gittiği Uludağ'da kaybolup can verdi. Üstelik telefon ile temas kurmuştu ama yine de kurtarılamadı.

Okan Bayülgen'in NTV ve Kanal D'deki programlarında savcılık, gsm şirketi, asker, sivil savunma vesaire ne varsa sorumluların bulunması üzerine kurulan cümleler havalarda uçtu.

Örnek bir cümle alayım programlardan: "Operatörler bir sistem geliştirsin, SMS ile sorularak kişi nerede olduğunu öğrenebilsin"

GPS denen bir teknoloji olduğundan kimsenin haberi yok mu? Özellikle kayakçılar için geliştirilmiş pistlerin ve konaklama noktalarının işaretlenebildiği, hava durumu alabilen GPS sistemleri var. Hadi doğa için geliştirilmiş özel GPS'leri bırakın, cep telefonlarına entegre edilmiş GPS'leri neden kullanmıyorsunuz?

Doğa sporları ile uğraşanlar ve bilmediği yerlere gidenler mutlaka yanında GPS taşısın. Dağda tipi denizde fırtına başladığında, sis çöktüğünde, kaybolduğunuzda sizi kurtarabilecek tek şey GPS'dir. Hem bulunduğunuz yeri tam olarak söyler hem doğru yolu gösterir. Paraşütünüz olmadan uçaktan atlamayın.

Hayatını kaybeden bu gencin yanında GPS'li bir telefon olsaydı tam olarak yerini kurtarma ekiplerine bildirebilir ve bir saatten daha kısa sürede kurtarılabilirdi.

GPS olmadan bu gibi aktivitelere katılmamalı ve yakınlarımızı da uyarmalıyız. Bu konunun tek çözümü budur.

18 Ocak 2009 Pazar

Erkan Askerden Döndü

Geçen yıl 17 Ocak tarihinde askerden dönmüştüm. Bu yıl aynı tarihte Erkan askerliğini bitirdi. Biz de gelir gelmez soluğu Bacanak (eski adı ile Kömür) Ocakbaşında aldık. Mekanımız biraz değişime uğramış. Ocakbaşının biraz küçülmüş olması hoşuma gitmedi. Ama Kanun üstadı ile kafa yormayan türk sanat müziğinin rakının tadını güzelleştirdiğini de öğrenmiş oldum.

Hoşgeldin Erkan.